Ömer Emecan, Kocaalili ve gazetemizin yazarlarından.
"Bu aralar rahat olsa gerek". Rahatlıkla dolaştığını sanırım.
Son üç yılını "Kocaali Tarihi"ne ve onu kaleme almaya verdi.
Tamamladı, redakte etmekte ve "baskı hazırlığı içinde olduğunu iyi biliyorum".
Pek sık olmasa bile "yan yana geldiğimizde paslaşırdık, birbirimizden faydalaşırdık".
Görüşmelerimiz kimi gazetede Yazı İşleri'nde günlük telaş sofrasında, kimi de yolda olurdu.
En çokta Gazetenin "Kuruluş" ve "İftar Yemekleri"nde bir araya gelirdik.
Sonuncusunda da 12 Eylül Cuma günü "Beyazgül Restaurant"ta verilen iftarda görüştük.
İftarda yan yana oturduk, ben, O ve Necati Cerrah Hocam.
Bu iftar yemeğinde "gazete protokolü"nde buluştuk.
Ömer Ağbi ile ne zaman görüşsek, "Senin "54'ü Sevmek" başlıklı yazını çok beğendim, inan bir fırsatım olsa köşemde yayınlamak istiyorum. O ne duygu be kardeşim, o nasıl bir sevgi seli, o ne türden bir bağlanış, Allah Aşkına. Böylesi bir yazıyı yazmak her kalemin harcı değildir, sebebi hikmeti nedir?" deyiverirde şımartır bizi. Bu sefer de hoş-beşten sonra doğrusu beklediğim oldu. Ben de her seferinde de "Aman Ağbi, biz neyiz ki; Adapazarı Deryası'nda sadece bir toz tanesiyiz. Yazmak isteyen herkes bunları yazabilir, bizimkisi "altıncı duyu", "sebebi hikmeti sadece altıncı duyu" dediğim gibi tekrarladım bu konuda ki sözlerimi.
Yine aynı soruyu sormaktan alamadı kendini "Nedir, Allah aşkına bu altıncı duyu?"
Anlatayım Ömer Ağbi; "Altıncı duyu"nun ne olduğunu cümle ile.
Malumunuz "beş duyu" herkeste var. İstisnalar ve özürlüler hariç tabi.
"Tatma, koklama, dokunma, görme ve tabii ki işitme".
"Adapazarılı"da bu duyulardan başka bir duyu daha var, inanırım böyle olduğuna da.
Böyle olduğuna inanırım da tarif et denilse "zorlanırım, tarifi mümkünsüz" derim. Ama.
Evet, öyle bir ifadesi derin farklı bir ama vardır ki; öyle hemen türünden tanımlanabilen, tanımı kolay yapılmayan ve "tanımsız bir ifadenin eseri" bir "duyu"dur, aslında "yoğunlukla yaşadığımız".
Bilseniz, eliniz ile tutabilseniz ve hissettiğinizi anlatabilseniz bütün bunların anlatılması kolaydır.
Gelin görün ki; "bir başka şeydir, ifadelemek istediğiniz".
Ama "ne ad vereceğinizi bilemediğiniz bir duyudur bu, anlayın; işte".
Bu duyu bir Ankaralıda, Sinopluda, Niğdelide, Yozgatlıda, Karslıda,
Malatyalıda, Çanakkalelide, Aydınlıda dahası "şehrine âşık", "şehri ile düşünen, ağlayan ve gülen herkes"te yaşanmakta belki. Ama her yaşayanın dilinde ve sözünde farklı ifadelerle tanımlanan, bir duyu
Coşkusunu ve çağlayanının doluluğunu "biz bilemiyoruz".
Belki de "o da ifade güçlüğü çekiyor".
İnanın ve güvenin ki; dünyanın hiçbir yerinde hiç kimsede bulunmayan böyle bir "altıncı duyu" ile doğmuştur, her Adalı. Bu duyu; Sait Faik'te, Faik Baysal'da vardır,
Hüsnü Gürsel'de, Necati Mert'te vardır. Hakan Şükür'de, Tuncay Şanlıda, Turan Sofuoğlu'nda,
Kenan Sofuoğlu'nda ve gurbette futbolunda topuna, resminde fırçasına,
Yazdıklarında mektubuna kalem vuran hemen herkeste vardır.
Dahası bilmediğimiz bir onda ve bilmediğimiz binlercesinde vardır,
Sende vardır ve naçizane "bende vardır".
Nerede doğmuşuz, Adapazarı'nda veya Sakaryanın herhangi bir ilçesinde, köyünde.
Çocukluğumuz, bu" altıncı duyu" ile geçmiş. Gençliğimiz, ilk gurbetimiz olan askerliğimiz, çalışma hayatımız ve sonrası yaşantımız "altıncı duyu" ile şekillenip, yaşanmışlığımız olmuş.
İlk gurbetimiz askerliğimizde "altıncı duyu" ile beklenen günü sabırla beklemişiz.
Evliliklerimiz, iş yaşamımızın başlangıcı, felaketlerinde "terk edip, geri dönüşlerimiz"
Kim ne derse desin inanın "altıncı duyu" tesiri ile hareket kazanmıştır.
Cesaret kazanıp, karşılığını almışızdır.
Tam 45 yıl evet tam 45 koca yılı Adapazarı2na vermişim, kendi adıma.
Bir başkası 10 yılını, 32 yılını, bir diğeri 57 yılını, komşumuz Hilmi Amca 72 yılını,
Okuldan birkaç dönem önce mezun Abbas Ağbi 54 senesini, bir bilmediğimiz Erenlerli 85 yılını.
Geçen gün vefat eden Serdivanlı 92 yılını, Geyveli, Hendekli, Şehrenli, Kazımpaşalı,
Uzuncaormanlı, Yazlıklı, Karasulu, Kaynarca Ömerağalı Rıdvan 65 yılını vermiş,
Bu altıncı duyusunun peşine, çekip gitmemiş, kopmamış ve unutmamış, hafızasından silmemiş.
Gitmek zorunda olduklarında gidişleri hep "geçici olmuş", "mezarım memleketimde olsun", diye vasiyetlemiş, "altıncı duyusu"nun yeminli şahitliğinde.
Ne selinde, ne yangınında, ne işsizliğinde ve ne de depreminde ayrılmamış.
Şimdi siz tüm samimiyetinizle bana sorabilirsiniz.
"Ne olmuş yani, bu bir özellik midir? Bende de dediğin altıncı duyudan var, nedir yani?"
Ben bunu Bulvarda, Uzunçarşı'da, Çarkta, Sapanca'da, Ankara Caddesinde, Kararağaçdibi'nde, Ozanlarda, Serdivanda, Erenlerde, Yenicami'de, Dar Sokakta, Kazımpaşada, Geyve'de, Taraklıda, Kaynarcada, Kocaali'de, Hacımercanda, Pamukova'da, Katırözünde, Karaçalıda, Sinanoğlu nda, Karasuda, Kuruderede kısaca "Sakarya'da duyuyorum"
Başka türlü nasıl tanımlayabilirim ki, Ömer Ağbi.
Sende de böyle bir "altıncı duyu" yok mu? Sende, sizde böyle bir "duyu" olsa
Siz bu "altıncı duyu"yu nasıl tanımlarsınız? |
|
 |
|